Etiketler

, ,

Sadece ülkesinde değil, dünyada dahi “Hoşgörü Rüzgârları” estiren; farklılıkları zenginlik sayıp birlikte yaşamanın dilini,yani sevginin ve barışın dilini hakim kılmaya çalışan ve artık cihanşümul hâl almış bir hareketin yayın organında kendine de yer bulmuş biriydin Bejan Matur hanım.

Tıpkı,kendilerine yer açılan kalem sahiplerinin cinsiyetine, etnik kimliğine, dinine, mezhebine, dünya görüşüne ve yetiştiği kültür iklimine bakılmaksızın yer açıldığı gibi, sana da baş köşeden bir yer ayrılmıştı. Tek bir beklentileri vardı ki, o da bu “Sevgi Kanaviçesine” her gelen kendi dünyasından nakışlar işlesin. Ve yıllardır devam edip kulak tırmalayan “kakofoninin” yerini; sükunetin, akl-ı selimin, edebin, iz’anın ve fedakârlığın armonisi alsın. Derdi, derdinden dolayı söyleyecek sözü, elinde kalemi ve cefa çekecek gücü olan her fikir ve irfan sahibinin yer bulduğu bu sevgi kaneviçesi büyütülecek; önce ülkenin, sonra bölgesinin ve daha sonra da tüm dünyanın üzerini kaplayacaktı. Amaç buydu, ve yine de bu. Ancak “Bu dava hor, bu dava öksüz ve bu dava büyük” bir davaydı. Bu davayı sırtlayacak olanlar çok güçlü kararlılığa, çok güçlü omuzlara ve çok güçlü donanıma sahip olmalıydı. Çünkü bu yol çetin ve meşakkatli bir yoldu ve “Yufka Yüreklilerle Çetin Yollar Aşılmaz”dı! “Ama, artık bizim gibi insanların…” diye başlayan cümlenle de, zaten bu işin sizleri çok aştığını fark ediyor ve bunu da itiraf ediyorsun. Sonra da gidip, ülkeyi “mahallelere ayırma” projesinin mimarı omurgasızların “mahallesinde” arz-ı endam ediyorsun. Hem de “ön yargısız ara alan” ararken, aslında o “ön yargısız geniş alanda” kendine de yer bulduğunu görememiş olarak!.. Yazık…

Mahalle dedikodularının yapıldığı yerde, dedikodu tadında sohbet edip teselli arıyor ve o mahallenin seni popüler yapma basitliğinden medet umuyorsun. Evet “Sizin gibi insanların” toplanacağı mahalle orası ve “sizin gibi olmayanların” da sizlere rağmen gideceği yollar, aşacağı engeller ve yaracağı karanlıklar var. Ezelden ebede devam eden bu yolculuğun yeni şanslıları “yoldan önce yol arkadaşlığına” önem verirken; zaman zaman bu yola arzulu ama yeterli olmayanları, bile bile kervanlarına katıyor ve onlara da şans tanıyorlar.

Ödüllerini “üç günlük dünyada” değil de “yolun sonunda(!)” almayı amaç edinenler, yolda kalan arkadaşları olsa dahi, azim ve kararlılıklarında en ufak bir sapma olmuyor, yılmıyor ve yıkılmıyorlar.

“Ben, Zaman’da yazmamın bir anlamı olduğunu düşünüyordum. Benim orada yazmamın bir etkisi de olduğunu düşünüyordum. Oldu da. Ama artık bizim gibi insanların, ön yargısı olmayan insanların durabileceği bir ara alan yok.  Diyorsun ,Çok kutuplaşmış bir medya var.Sözünüzün nerede söylendiğinin de bir anlamı var. Kişisel olarak ancak bu kadarını söyleyebilirim. Ve ara vermeye karar verdim.” sözün de düşündürücü..!

Yıllardır bu toplumu manuplatif haberlerle sevk ve idare eden ve halen etkin olan, “aristokratların(!)” gücü ve sesi “Ana Akım Medya” vardı. Şükür “alternatifleri” de oldu ve gerçek dert sahiplerinin her türlü fedakarlığıyla etkin bir güç haline geldi. Elinde kalemden başka silahı, düşünceden başka cephanesi ve “populer olma” gibi bir derdi olmayan, gerçek mücadele insanlarının cephesinde hiç bir sarsıntı yok. Ama “aristokratların”, mahallelerine çekmek istedikleri ve yollarını gözledikleri “Çeyrek Aydınlar” da var; günü kurtarmak için onlara öykünüp-onlara yaslanan ve bu yolla populer olmayı da kısa günün kârı sayan sizler…Orada aradığınızı bulduysanız,bulmayı umuyorsanız veya orada mutluysanız, mübarek olsun..!

Bu mazlum millet kendine sadakat ve vefa göstermiş hiç kimseye vefasız olmadı. Herkes biraz da aynaya bakıp varsa vicdanındaki sese kulak versin. Yolunuz ve bahtınız açık olsun… Ne diyelim?!